24 Ekim 2009 Cumartesi

RENGARENK ÖLÜMÜ BEKLERKEN YA DA YAZARIN GÜNDÜZ DÜŞLERİ(o da olmazsa kendiyle çelişmenin bir başka boyutu)


“Deniz durgun ve derin,
Kucağına aldığı her şey uykuda,
Tek bir adım ve her şey bitecek;
Bir atılış ,bir kabarcık ve sonsuzluk…”

Longfellow
…Her şeyi biliyordu,”o” andan sonra hiçbir şey bilemedi…

Ölüm…Acil çıkış insanın delice koştuğu…-çok zorunlu olmadıkça…Çoğunluğun gitmek istemediği,kimisinin ise gideceği tek gerçek yer olarak gözüken,kimisinin de o aralık kapıdan bir bakıp geri çekilmek istediği muamma…Dünya üzerindeki tüm dillerde üstünde kocaman bir “çıkış” yazan kapı…
“Ah bir bakıp çıkabilsem keşke” diye iç geçirdi son cümlesini yazdıktan sonra.Karalamayı ;yazdığı sayfayı buruşturup atmayı da düşündü bir an ama içi elvermedi.”İlhama ihtiyacım var ey yüce duygu!Gel bana,sadece göster yüzünü..Ama alma elimi benden,aklımı bırak olduğu yere…Renklerini yazmak istiyorum,izin ver bana ne olur…!Çaresiz değilim,çaremi biliyorum ama seni de çok istiyorum…Ne olur..!Aklından bunlar geçerken birden karalama kağıdını alıp buruşturdu.Saçmaladığını hissediyordu.Umutsuz olduğunu bu kadar belli etmemeli,neyi beklediğini açık etmemeliydi hiç kimseye…

Kağıttan topuyla çöp sepetine attığı şahane üçlükten sonra elini masanın ilersine doğru uzattı,el yordamıyla sigarasını bulup çakmağa küfürler yağdırmaya başladı.-“Hiçbir zaman siz ikiniz yan yana olamayacak mısınız?”Kendi hatasını ,ancak kendi erki ile yer değiştirebilen nesnelere yüklemeye bayılırdı…Sonra çakmağa iyiden iyiye kızıp sigara paketini de odanın bir diğer köşesine fırlattı.Pakete seslenerek : -“umarım o minik ateşli arkadaşını oralarda bulursun!”

Neden sonra niçin ölmeyi bu denli istediğini düşündü;aslında istediği sadece şöyle bir o ışıklı kapı aralığını taramaktı.Evet,istediği tam olarak buydu…

Saatin ne kadar erken olduğunu önemsemeden yatağına uzanıp biraz uyumaya çalıştı.Sigara yanıkları ile dolu,kül lekeleri olan ,sağından solundan yünleri fırlamış olan emektar yorganını başına çekip tekrar denedi..Uyumalıydı;belki gene “rüyasını” görürdü…Uzun çalışma saatlerinin ardından kendine verebileceği en güzel hediyeydi bu.”Gördüğüm en iyi rüyalar içinde öldüklerimdir” diyordu bir şarkıda.Onun için de durum aynıydı.Sahte de olsa öldüğünü bilmek güzel gelirdi ona.

Öldüğünü,ablasını,hiç olmamış sevgilisinin buğulu yüzünü,annesinin gözyaşlarını ve babasının metanetini görürdü.”Bu kadar mı ?” diye düşünürdü.”Bu mutlu anımda bu kadar insan mı benimle beraber?” “Ağlama anneciğim;kuzunun istemesiyle oldu tüm bunlar,ben senin için de yer tutarım gittiğim yerde yine beraber oluruz,üzülme sen yeter ki…”
Ablası tabuttan yana bakmazken,ince elli,buğulu yüzlü sevgilisi boynunu büker ,hıçkıra hıçkıra ağlardı…”Gerçeksen nerdesin?” diye dökülürdü soğuk dudaklarından her defasında.O soğukluğu seviyordu,soğukluk huzur demekti onun için.Rengi değişen teni hiç bu kadar pürüzsüz ve berrak değildi çünkü daha önceleri…Kendi tenine dokunmak istiyor ama o kadar uyuşukluk hissediyordu ki ,bu uyuşukluğundan memnun olduğu gün gibi ortadaydı.Gülümsüyordu sadece,istese de somurtamazdı zaten,kasları öyle tatlı bir rahatlık içindelerdi ki onlara da hükmü geçmez olmuştu.-Gülerken daha az kas çalışıyor iyi ki öğrenmişim bunu kitaplarımdan;onlar da kendi hakimleri oldular artık -”Bu tatlı isyan içimi daha da soğutuyor ne güzel!” diye bağırdı,ama sesi de onu terk etmişti,ama bu O’nun umurunda bile değildi.

Bulanık yüzlü sevgilisi bir anda aralarındaki tahta kutunun üstüne yığıldı,Ağlıyordu tabuta sarılarak… Elini uzatıp kızın yüzüne buğusunu silmek istedi bir an,gülümsedi ve vazgeçti her şeyden bir kez daha..Neden sonra kolunu kaldırıp o bulanık yüzü netleştirmek istedi,ama artık önemi yoktu,gerçek olsan simdi yanımda olurdun diye düşündü.”Ben huzurumu şimdi buldum,akıtma bulanık gözyaşlarını ebediyete giden aracıma!””Üzme kendini;ben de seni seviyorum!”


“Ah,keşke kalem kağıt olsaydı” derdi sonra birden;”Bu yüce duyguları kaybetmeden kaydetmek lazım!”Sonra da düşünürdü;artık bu duygunun içinde yüzecekti,bu yeter de artardı ona…Üzgündü…Tadamadığı dünyevi zevkler için…Ama gene de alamazdı kendini düşüncelerinden: “Hangi yüce fani his şu anki yumuşak boşluğun verdiği hazzı doldurabilirdi ki acaba?”

Tekrar bir göz gezdirdi etrafına-tahta kutusundan dış dünyayı da gözleyebilmesi ne de güzel bir lütuftu onun için!-Babası-ona ömrü hayatında bir kez bile olsun “seni seviyorum” demeyen adam-ağlıyordu gizli gizli.Şaşırdı… Söylediklerinin dillenmemesinden ilk kez memnuniyetsiz olarak:”Madem ki sevdin o zaman neden hiç söylemedin?”Düşünmemeyi seçti,o şimdi saadetin olabilecek en yüksek mertebesindeydi…

Gizlice ağlayan babası,ayakta güçlükle duran annesi-onun mutlu olduğunu bilmek annesini bir nebze olsun iyi eder miydi acaba?-,annesinin birkaç adım gerisinde duran,onu her zaman sevdiğini söyleyen fakat şu ayrılık anında sonsuz bir metanet örneği sergileyen ablası ve tabutuna sarılıp adeta havada asılı duran hayali sevgilisi..Sabitleyip kazıdı bu sahneyi aklına.Artık onundu bu görüntü ,sonsuz yolculuğunda ona eşlik edecek olan…

Ve karşılıyordu işte şimdi ölümü binbir rengi ile ;ne kadar da güzel sarılıyordu şimdi ona ölümü sıcacık!Sapmıştı hayatın çıkmaz sokağına ve nemli sokağın havasını içine çekmekten ölesiye bir haz duymaktaydı…
Su kabarcıklarının dört bir yanından yükseldiğini hissedip gülümsedi ,ve bıraktı her şeyi…
-“” Birazdan kapı kapanıyor Koş! Yetiş!””

Neden sonra sırtında bir ürperme hissetti,sonra bunu göz kapaklarında çok kuvvetli bir ışık hissetmesi izledi.Işık kapalı göz kapaklarının üzerinde kırmızı bir kor gibi hissediliyordu.Açmak zorundaydı gözlerini…Açtı…Biri odasına girip perdeleri ve camı açmıştı.Batmak üzere olan günün son ışıltılarını gülerek kabul ediyordu odası…Başucunda sevgilisini gördü.Durdu,sustu,gülümsed
i… -”Hoş geldin”

Özge C.25 Mart 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Super Mario Bros.

Hits